BİR GECENİN ARDINDAN…
(2).jpg)
(1).jpg)
BİR GECENİN ARDINDAN…
Mithat ÖZCAN
Bu gün 16 Ocak 2011…Bu günün akÅŸamı köy derneÄŸimizin yani Oxçîyan/Okçular Köyü DerneÄŸi’nin geleneksel gecesi gerçekleÅŸecek. Bu etkinlik, yıllardır her yıl gerçekleÅŸtirilen önemli bir etkinlik. Bu etkinliÄŸe katılım oldukça yüksek oluyor. Bu etkinlik yalnızca Oxçîyanlılar deÄŸil, yörenin çeÅŸitli köylerinden insanlar, sivil toplum örgütü yöneticileri tarafından da ilgi görüyor. Bu yıl katılımın daha yüksek olacağı söyleniyor. Özellikle gençlerin katılımının daha yüksek olacağı beklentisi var. Bunun nedeni olarak da gençlerin çok sevdiÄŸi Kürt müziÄŸinin popüler sanatçısı Åžahê Bedo’nun geceye katılacak olması gösteriliyor.
YoÄŸun bir trafik ortamından sonra gecenin yapılacağı Ümraniye’de bulunan Salon Prıncess’e varıyorum. Saat henüz 18.000 olmasına karşın salon tıklım tıklım dolmuÅŸ. İnsanlar yer bulmakta güçlük çekiyor. Oysa bu tür gecelere insanlar genellikle geç gelirler. Zaten programlar da bu durum göz önünde bulundurularak biraz geç baÅŸlatılıyor.
Kendime bir arkadaşın masasında yer bulup oturuyorum. Çevreme ÅŸöyle bir göz gezdiriyorum, uzun süredir göremediÄŸim birçok köylümü, okul ve çocukluk arkadaşımı görüyorum. Hepsinin yanında çoluk çocuklarını görüyor ve zamanın ne çabuk geçtiÄŸini düÅŸünüyorum. Salona ÅŸöyle bir gezdirdiÄŸimde birkaç yıl önceki dernek gecelerinde gördüÄŸüm yaÅŸlı insanların çoÄŸunu göremiyorum. Onların Azrail’le buluÅŸtuklarını, bu nedenle de artık bu tür gecelere katılma olanaklarının kalmadığını düÅŸünüyor ve hüzünleniyorum. Bir zamanlar kendi coÄŸrafyamızda yaşıyorduk. GeçmiÅŸten sürüp gelen ortak bir yaÅŸamın kaynaÅŸtırdığı insanlardık. Tarımsal yaÅŸamın ve hayvancılığın egemen olduÄŸu o coÄŸrafyada belki yoksulduk ama mizahın renklendirdiÄŸi, gürül gürül akıp giden bir yaÅŸamımız vardı. Gündelik yaÅŸamımızda anadilimiz hep kullanımdaydı. Dilimizin yedekte bekletilmesi söz konusu deÄŸildi. Ölülerimiz köy mezarlığımızda yan yana yatardı o sonsuz uykuya. Acıları ve sevinçleri paylaÅŸarak yaşıyorduk. Ortak bir coÄŸrafyada, ortak bir kimlikle yaÅŸayıp giderken, göç denilen korkunç bir fırtınaya yakalandık, tespih taneleri gibi dağıldık. Uzak coÄŸrafyaların doÄŸa yoksulu kentlerine sürüklendik. KimliÄŸimiz başımıza bela, dilimiz boynumuza kement oldu. Gurbetlerde çoÄŸaldıkça çoÄŸaldık. ÇoÄŸaldık ama bir o kadar da birbirimizde uzaklaÅŸtık. Åžimdi artık yalnızca düÄŸünlerde, bayramlarda, cenaze törenlerinde buluÅŸabiliyor bazılarımız. İşte bu gece birlikte olabildiÄŸimiz zamanlardan biri.
Saat 19.00’a doÄŸru salon tıklım tıklım doluyor. İnsanlar birbirinin hal-hatırını soruyor, sıcak ve derin sohbetlere dalıyorlar. Biraz sonra sahneye biri kız diÄŸeri erkek iki genç çıkıyor. Bunlar, bu geceki programı sunacaklar. Erkek olanı tanıyorum. Bizim Avdelan mezrasından “Kekê Eminê/Emine’nin Keki’si” dediÄŸimiz Keki Atalay’ın oÄŸlu Hakan. Fazla bir eÄŸitim görmeden bunca kalabalığın karşısında sunuculuk gibi zor bir iÅŸi üstlenme cesareti gösterdiÄŸi için Hakan’ı takdir ediyorum. Boynuna sardığı poÅŸuyla hoÅŸ bir görüntü yaratan Hakan’ı tanıyorum ama kız sunucuyu tanımıyorum. Yanımdakilerden bu sunucu kızın Cansel Ayrıkan olduÄŸunu öÄŸreniyorum. Bu soyadı bana yabancı gelmiyor. Köyümüz Okçîyan/Okçular’ın karşısında, Perî Suyu kıyısındaki Çemê Zênê/Sürmelikoç Köyü’nde bu soyadı taşıyan insanlar var. Bu sunucu kızın da bu köyden olduÄŸunu düÅŸünüyorum.
Zaman su gibi akıp giderken, insanlar çoktandır birbirlerini görememenin özlemini gidermeye çalışıyorlar. Gençler yaÅŸlılarla tanıştırılıyor, kadınlar olup bitenler hakkındaki bilgilerine yeni bilgiler ekliyor, kendilerini güncelliyorlar. Eskimeye yüz tutmuÅŸ dostluklar yenileniyor, çocuklukları ve gençlikleri “welat/memleket” denilen ortak coÄŸrafyada geçen orta yaşın üzerindeki Oxçîyanlılar geçmiÅŸe dair koyu sohbetlere dalmışlar. İnsanların yüzünde ortak bir kültürü, ortak bir geçmiÅŸi paylaÅŸmanın ve geleceÄŸe yönelik ortak hayaller kurmanın mutluluÄŸu okunuyor.
Sunucuların sahneye çıkmasıyla gecenin programı baÅŸlıyor. Sunuculardan biri Türkçe, diÄŸeri ise Kürtçe konuÅŸuyor. İki dillilik uygulaması hayata geçmiÅŸ oluyor böylece. Önce terk edip geldiÄŸimiz coÄŸrafyamızın görüntüleri yansıyor koca salonun duvarına. Ozan Delal’ın sesi eÅŸliÄŸindeki bu görüntülerde adımı okuyunca heyecanlanıyorum. GeçmiÅŸ yıllarda emek verdiÄŸim köy belgeselinden bir bölümün sunulmasıyla bütün baÅŸlar o görüntülere çevriliyor. Yan masada bir delikanlı, “Hocam bak, senin hazırladığın görüntüler gösteriliyor! Bu yıl yeni bir ÅŸey var mı?” diyor. Tam yanıt vermeye hazırlanıyorum ki benden önce bir arkadaÅŸ atılıyor ve “İlk defa hocayı böyle masada oturup geceyi izlerken görüyorum. Galiba bu yıl sakin bir yıl geçiriyor” diyor beni kastederek. “DoÄŸru söylüyor” diye onaylıyorum arkadaşı.
Sahneye Kürt Halk MüziÄŸi Sanatçısı Nargül TaÅŸ’ın çıkmasıyla müziÄŸin o büyüleyici dalgası yayılıyor salona. Anadilde söylenen bu kılam’ların tadı bir baÅŸka oluyor. Salonu o güzel ezgilerin coÅŸkusu sarıyor. Gençler, iç içe geçen halay halkaları oluÅŸturuyor, yüksek bir coÅŸku içinde vücut dillerini konuÅŸturuyorlar. Yüreklerde memleket özlemi tetikleniyor. Ve kılam’ların coÅŸkusu eÅŸliÄŸinde bir hüzün dalgası sarıyor yürekleri. Gözler bulutlanıyor, yağışa dönüÅŸmeye hazırlanıyor. Welat/memleket niçin bir hançere dönüÅŸüp saplanıyor yüreklere? Kılam’lar niçin bu kadar yürek kanatıcıdır? Çünkü göç denilen fırtına insanları uzak coÄŸrafyalara sürüklemiÅŸtir. Memleket düÅŸlerde ve rüyalarda varlığını sürdürmektedir. Bu yüzdendir kılam’ların kanatlarında yüreklerin memlekete doÄŸru yolculuÄŸa çıkması.
Nargül TaÅŸ’ın programının bitiminde bir ağıt yayılıyor mikrofondan. Bir kadın sesi çaÄŸlayan olup akıyor salonun her yerinde. Bir coÅŸku seli yürekleri önüne katıp sürüklüyor! BaÅŸlar sesin kaynağına doÄŸru çevriliyor. Merakımı yenemeyip yerinden kalkıyor ve o yürek yakan sesin sahibine doÄŸru yöneliyorum. Karşıma, başında “çît” denilen beyaz renkte, ince bir tülbent bulunan kendi halinde orta yaşın üzerinde bir kadın çıkıyor. Profesyonel sanatçılara taÅŸ çıkartacak kadar güzel bir sese sahip olan bu Kürt kadınının Vanlı bir ev kadını olduÄŸunu öÄŸreniyorum.
Gecenin ilerleyen saatlerine doÄŸru gençlerin sabırsızlandığını gözlemliyorum. Çünkü çok sevdikleri bir sanatçı çıkacak birazdan sahneye: Åžahê Bedo. Günlük yaÅŸamlarında Kürtçeye yer vermeseler de Åžahê Bedo’nun seslendirdiÄŸi birçok parçayı ezbere biliyor bu gençler. Özellikle de “Gula Çîyan” parçasını. İnternette gençler tarafından en çok tıklatılan parçalardan biri bu parça.
Dernek BaÅŸkanı Yasin Utku konuÅŸmasını yapmadan önce sunucular geceye kutlama telgrafı ve çelenk gönderen kiÅŸilerin adlarını unvanlarıyla birlikte okuyorlar. Sonra da geleneksel dille söylersek “geceye ÅŸeref verenler” anons ediliyor. Burada düÅŸünmeden edemiyorum: Neden bazı insanlar “protokol” denilen bir statüye layık görülüp ön masalara oturtulurlar? Onlar bu ayrıcalıkları hangi yetenek ve çabaları sonucunda kazanmışlardır? Bazı insanlar neden “önemli” kabul edilip gittikleri yerlere “ÅŸeref” katarlar da, diÄŸerleri yalnızca “bir yeri dolduran birer dekor” olmanın ötesine geçemiyorlar? Burada ölçü, “insanlara çok yararlı iÅŸler yapmış olmak” mıdır, yoksa “ekonomi veya siyasal yollardan ilerleme baÅŸarısı göstermeyi baÅŸarmak” mıdır? İnsanları, “birileri tarafından önemli bulunan insanlar” ve “önemli olduklarını yalnızca kendilerinin bildiÄŸi insanlar” diye ayırmak uygarlığın geliÅŸmesine ne katkıda bulunur? “Geceye ÅŸeref katan bir insan” olarak anons edilmektense, sıradan bir insan olarak diÄŸer sıradan insanlarla kaynaÅŸarak gecenin mutluluÄŸunu yaÅŸamaya ve iyi zaman geçirmeye çalışıyorum.
Dernek BaÅŸkanı Yasin Utku’nun konuÅŸmasından sonra, gençlerin dört gözle beklediÄŸi Åžahê Bedo sahneye çıkıyor. Onun sesi duyulur duyulmaz gençler sahneye adeta akıyorlar. Kenetlenip bir vücut oluyorlar. ÇoÄŸu doÄŸru dürüst Kürtçe konuÅŸamayan yüzlerce genç, dakikalarca sanatçıya eÅŸlik ediyor, vokalistlik yapıyor. Åžahê Bedo gençlerin bu yoÄŸun ilgisiyle coÅŸtukça coÅŸuyor, ses tellerinin tüm yeteneklerini kullanıyor, dinleyenleri Kürt coÄŸrafyasının derin vadilerine, renkli yaylalarına ve coÅŸkun ırmakların akıp gittiÄŸi ovalarına, göçün maÄŸdur ettiÄŸi insanların hüzünlü dünyalarına götürüyor. Åžahê Bedo’nun son parçası Åžiwan Perver’in ünlü “Em Kîne/Biz Kimiz?” parçası oluyor. Kürt gerçeÄŸinin inkârına karşı bir isyan çığlığı olan bu parça, salondakileri gecenin doruÄŸuna çıkarıyor.
Göç rüzgârının İstanbul’un birbirinden uzak semtlerine savurduÄŸu Oxçîyanlılar, bu gece ile birbirlerine ve kimlik deÄŸerlerine duydukları özlemi biraz olsun giderdiler, feleÄŸin çarkına egemen olanlardan bir gece çalmış oldular.
Yazar Adý : Mithat Özçan
Eklenme Tarihi : 1365533545
Bu makale 2911 kiþi tarafýndan okundu.